15 Haziran 2010 Salı

CANİB’İN YERİ

Meşhurdur Polatlı’da Canib’in demhanesi
Şiş, köfte, pirzola en güzel mezesi
Şarap , rakı , kavun, peynirsiz olmaz meyhane
Gönüller sohbet ister hepsi bahane
Kimler geldi kimler geçti Canib’in yerinden
Topçu okulundan geçenler etkilendi derinden
Giderken , Bursa ,Antalya, İzmir seferine
Uğramadan geçmezler Canib’in yerine
AKP içkili yerleri süratle kapattı
Akşamcılara yalnız Canib’in yeri kaldı
Şimdi orada erenler , dostlar, Polatlı sevdalıları
Bir bir hatırlıyorlar eski sonbaharları
Esnafı , kuyumcusu, çorbacısı , aşçısı
Canib’in müdavimi avukatı, doktoru,eczacısı
Boşa gidiyor patron Yavuz’un tahsilat çabası
Harman veresiye rakı içer agaların agası
Eski başkan artık erken geliyor köşeye
Üç dubleyi geçince başlıyor herkesi öpmeye
Anlatılanlara gerek yok itiraz etmeye
Herkes alışıktır aynı hikayeleri dinlemeye
Köşeye dadandı bir avukat eskisi
Küfürü yasakladı oldukça ağır ceremesi
Boşalamıyor ,milletin içinde kaldı öfkesi
Cezası en az 35’lik rakı ve mezesi
Yasak etse de millete sinkafı
Şiire başlayınca yine dinlediler avukatı
Başçavuş sevmedi sinkafın cezasını
Birkaç küfür sallasa bulamaz ay başını
Muhtarları bulamazsın ne köyde ne şehirde
Öğleden sonra hepsi Canib’in yerinde
Zabıta gelirse görürsün hanyayı Konyayı
Ocak başında içebilirsin ancak sigarayı
Kümesi kapatınca kesildi hindilerin nafakası
Ekmeği taştan çıkarınca bir araya geldi iki yakası
Akbay’ın yanında konuşmayın ticaretten ,siyasetten
Yüreği yanıktır uzaklaşırsınız sohbetten
Öğleden sonra başlar at yarışları
Oynayanların ayrıl da gel yakarışları
Başkanı ilgilendirmiyor onların feryatları
Çünkü o ahırından çıkarmıyor atları
Meze ortak, rakılar herkesin kendi kesesinden
İçmeyende yararlanır köşenin neşesinden
Emekli postacı yedi belaya kaptırmadı kumbarayı
Canib’in yerinde öğrendi gırtlaktan konuşmayı
Hiçbir şey bozmasın ağzımızın tadını
Her zaman dinleyin mutluluk şarkısını
Bir gün göçüp giderse yaşatın anısını
Sürçü lisan ettiyse bağışlayın Kartagasını

Kartagası
08.04.2010
Canib’in yeri
KARAKAYA
Kırım’dan Dobruca’ya
Dobruca’dan Karakaya’ya
Zorunlu göç ak topraklara
Türk İslam diyarına

Mezarım gavur ellerinde kalmasın
Oğlum kızım Türklüğünü unutmasın
Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulsun
Anadolu benim son yurdum olsun

Sonunda bitti Tatar’ın çilesi
Dobruca’dan geldi bir Türk kafilesi
Anadolu’yu yurt edinmek için
Al bayrağı göndere çekmek için

Önce Osmanlı’ya asker oldular
Balkanlar’da, Yemen’de, Çanakkale’de kırıldılar
Sonra Mustafa Kemal’e katıldılar
Genç Türkiye’nin temeline harç oldular

Polatlı’ da kurulan ilk köy Karakaya
Selam olsun Kırım’a Dobruca’ ya
Kızıl koru uyuttular kül içinde
Söndürmeden yaktılar Türkiye’ de

Gün doğusuna bakar köyümün gülen yüzü
Zemlikten çıkınca göründü mavi gökyüzü
Söndürmeden yaktılar özgürlük ateşini
Kimse karartmasın Türkiye’nin güneşini

Köyümün toprağı Kırım, Dobruca gibi bereketli
Köstence’den gelerek kurdu Abdülhakim efendi
Hacı Ziyattin, Kara Hasan, Hacı Sadi
Deleruj’dan Bavbek’le İsmail geldi

Batısında bağları, doğusunda bostanları
Çayırlarda gezinir Kırım atları
Merasında yayılır koyunları kuzuları
Çeşmelerinden akar şırıl şırıl suları

Fıkır fıkır kaynar tertemiz kaynakları
Söğütlük’ten Boyata’ya akar suları
Kırlarında oynaşır kuzuları oğlakları
Çeşmelerinde türkü söyler gelinlik kızları

İki öküzle üç at koştular sabana
Başladılar toprağı aktarmaya
Kokusu karıştı tertemiz havaya
Yaz gelince başladı başaklar sararmaya

Anadolu’ya getirdiler orak makinesini
İdare etmek zordur makinenin arkasını
Peş peşe gelir başak yüklü saplar
Atın üstündeki bala haykırdı taş bar!

Senek ve tırnavuşla topladılar sapları
Saçaklı yüklendi angıç arabaları
Yollarda uçuşuyor rengarenk kuşları
Harmanda dönüyor dövenleri, tokmakları

Harman sonu başladı toyları
Delikanlıları telledi şırakları
Dana kesilir yetişmez, koyun, kuzu
Kızlar tellediler kart horozu

Aşrı köyden geldi gelin alıcılar
Tokuzu kayının atına bağladılar
Kaytarma, çifte telli çaldı çalgılar
Caşlar şappaz söyleyerek oynadılar

Geldi makineli tarım
Satıldı öküzlerim atlarım
İneklerim, koyunlarım, kuzularım
Bütün yurda dağıldı çocuklarım

Artık yok toyları, cıyınları
Toylar da mani söyleyen kızları
Unutuldu eski günlerin yırları
Öksüz kaldı bayırları, çayırları


“Kaydadır menım atlarım
At oynaktan vakıtlarım
Atlarıma canmayım
Geçti caş vakıtlarım”



HASAN AYDIN
Kartagası

21 Mayıs 2009 Perşembe

18 MAYIS 1944 SOYKIRIMI VE KIRIM TATAR
DÜNYA KONGRESİ

Soykırım nasıl gerçekleştirildi
65 yıl önce bugün Kırım Türkleri 1500 yıllık vatanlarından sürülerek tarihin en büyük etnik temizlik ve soykırım olayına tabi tutulmuşlardır. Sovyet iktidarının 18-20 Mayıs 1944 te gerçekleştirdikleri Kırım Türklerinin sürgününü sürgün operasyonunun yetkilileri Serov ve Baburov NKVD Başkanı Beria ya çektikleri bir telgrafla şöyle anlattılar:
“ Bugün saat 20.00 de 90.000 bin kişinin garlara intikalini sağladık. 17 konvoy şimdiden 48.000 bin kişiyi varış yerlerine doğru götürüyor. 25 konvoyda yüklenmekte. Operasyonun yürütülmesinde hiçbir hata yapmadık. Operasyon sürüyor.” (1)
Ertesi gün 19 Mayısta Beria Stalin’e ikinci günün sonunda 165.515 kişinin konvoylara yerleştirerek talimatta belirtilen yerlere doğru yola çıkarıldığını bildirdi. Üçüncü gün yani 20 Mayısta Serov ve Baburov Beria’ya operasyonun saat 16.30 da sona erdiğini bildiren bir telgraf çekti. 173.282 kişiyi taşıyan toplam 63 konvoy yola koyulmuştu bile. Geriye 6727 kişiyi taşıyacak dört konvoy aynı akşam yola çıkacaktı. (2)
NKVD bakış açısından mükemmel bir şekilde gerçekleştirilen operasyon sırasında Ararat köyü unutulmuştu. Beria’nın emri ile Stalin’in duymasından korkan yetkililer bu köy halkını çoluk çocuk demeden gemiye doldurarak Karadeniz’de batırdılar.
Kırımda ki Türk varlığına son vermek için Kırımın işgal edildiği 1783 tarihinden bu yana Kırım Türkleri aleyhine sürdürülen etnik temizlik ve soykırım 18 Mayıs 1944 te tamamlanmıştır. Sürgün sırasındaki insanlık dışı olaylar nedeni ile sürülenlerin % 46 sı yolda ölmüştür. Yani sürgün soykırım’a dönüşmüştür. Buna örnek olarak Kırım Türklerinin 1960 lı yılların sonunda derlenmiş ifadelerinden bir ikisi şöyleydi:
“ Semerkant bölgesindeki Zera-Bulak garına yolculuk 24 gün sürdü. Bizi burada Pravda kolhozuna götürdüler. İki tekerlekli yük arabalarını onarmamız için bizi zorladılar. Çalışıyor ve acıkıyorduk. İçimizden bir çoğunun bacakları titriyordu. Bizim köyümüzden 30 aile sürülmüştü. 5 aileden bir veya iki kişi hayatta kalabildi. Diğerleri açlıktan ve hastalıktan öldü.” (3)
“ Sımsıkı kapalı vagonlarda insanlar açlık ve hastalıktan sinekler gibi ölüyordu. Bize ne yiyecek ne de içecek veriliyordu. Geçtiğimiz köylerde halk bize karşı ayaklanıyordu. Onlara vatan hainlerinin geçeceği söyleniyordu. Kazakistan steplerinin ortasında vagonlar açıldığı zaman yememiz için asker tayını verdiler. Ama içecek hiç birşey verilmedi. Ölüleri gömmeden yolun kenarına atmamız söylendi. Sonra yola devam ettik.”(4)
Kırım Türklerinin Sürgünü Soykırımdır
Sovyet tarihinin lekeleri arasında 2.Dünya Savaşı sırasında işgalci Nazilerle “iş birliği” veya “casusluk ve bölücülük”yaptıklarından şüphelendikleri halkların sürgün edilmesi ile ilgili bölüm hala sır olarak saklanmaktadır.
Sovyet yetkilileri 1950 li yılların sonunda Stalin’in ölümünden sonra “kollektif iş birliği” suçlamasında “aşırılığa”kaçıldığını ve “genelleme”yapıldığını kabul etmişlerdir.(5)
İşgalci ile iş birliği yaptıkları için haritadan silinen bazı özerk cumhuriyetlerin tüzel varlığı 1960 lı yıllarda iade edildi. Bununla birlikte sürgün edilen halklara mensup insanlar ancak 1972 de oturacakları yerleri özgürce seçme hakkına kavuştular.
Kırım Türklerine ancak 1989 da saygınlıkları geri verildi. Sovyet devletinin “Stalin yönetimi sırasında toplu olarak sürülen halklara uyguladığı barbarlığın yasal olmadığını”kabul etmesi için 14 Kasım 1967 “Yüksek Sovyet Beyanatını”beklemek gerekti.
Sürgün Kırım Türkleri ile beraber Çeçenlere,Balkarlara,İnguşlara,Karaçay ve Kalmuklara uygulanmıştı.
Soner Yalçın “Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı-Efendi 2”adlı kitabında “Sovyet Müslümanlarının Sovyetler birliği döneminde dil ve din baskısı görmediğini,Müslümanların 2.Dünya Savaşı sırasında Hitlerle iş birliği yapması Sovyetlerin bakış açısını değiştirmemiştir. 1.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı,Ermenilere tehcir uyguladıysa,benzerini SSCB de 2.Dünya Savaşından sonra Hitler’e sempati ile bakan tatarlara yaptı. Yoksa Müslümanların dinine yönelik bir politika yoktu.”(6) diyor. Aynı kitapta devamla Kırım Türkleri için
“ Kardeşim kalıp niye mücadele etmediniz. Ne olacaktı ki,şehit olup cennete giderdiniz! Onu yapmayıp Anadolu’ya kaçtınız...” (7)
Sözleri ile toplumumuzu ve atalarımızı inciten asılsız iddialarda bulunmaktadır. Bu konuda gerek Kırım dergisinde gerekse Yeni Hayat dergisinde yazdığım yazılarla yazarın yanlışlarını düzeltmeye çalıştım. Ancak burada da özetle sizlere ifade etmeye çalışacağım.
Kırım’ın Çarlık Rusya sı tarafından işgal edildiği 10 Nisan 1783 ten bu yana Kırım Türkleri aleyhine etnik temizlik ve soykırım suçu işlenmiştir. Yazarın iddia ettiği gibi Kırım Türkleri 2.Dünya Savaşı sırasında Nazilerle iş birliği yapmamışlardır. Hiçbir belge Kafkaslı dağlı halkların,Kalmukların ve Kırım Türklerinin Nazilerle iş birliği yaptığına dair kesin bir bilgi içermemektedir. Nitekim 1967 tarihli kararname ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği sürgün sırasında haksızlık yaptığını kabul ederek toplu ihanet suçlamasını iptal etmiştir.
Yazar aynı kitapta Lenin’in 17 Aralık 1917 deki “Ey Rusya Müslümanları,Ey Volga ve Kırım tatarları,Ey Sibirya ve Türkistan Kırgızları,Ey Kafkas Türkleri,Ey Kafkas Çerkesleri...Milli hayatınızı serbestçe tanzim ediniz. Biliniz ki sizin ve Rusya’nın diğer milliyetlerinin hukukunu ihtilalin bütün kuvvetleri himaye edecektir.”sözlerine dayanarak Sovyetler Birliğinde Türklere ve Müslümanlara zulüm yapılmadığını,onların dil ve dinlerini özgürce yaşadıklarını iddia etmektedir.(8)
Halbuki Rus Bolşeviklerinin Sultan Galiyev ve Türk Bolşevikleriyle iş birliği, Bolşevizmin mutlak egemenliği elde etmesine ve iç savaşın Bolşeviklerin zaferi ile sonuçlanmasına kadar sürdü. Önceleri Bolşeviklerin devrimi gerçekleştirmek için Müslümanların ve tüm azınlıkların desteğine ihtiyaçları vardı. Bunun için Lenin’in “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı”adlı çalışmasında belirttiği gibi Müslüman Sosyalistlere de tam bağımsızlık vadettiler. Bu nedenle Sultan Galiyev ve diğer Müslüman Sosyalistler Bolşeviklere 5.Kızıl Orduyu hazırlayıp devrim karşıtlarıyla savaşmak dahil her türlü yardımı yaptılar.
Fakat ne yazık ki 1920 den sonra Rus Bolşevikleriyle Sultan Galiyev ve arkadaşlarının yolları ayrıldı. Rus Bolşevikleri azınlıklara kendi kaderini tayin etme hakkı vermeyi vadettikleri halde,zaferden sonra söylemlerini değiştirdiler. Ve azınlıkları Rus Hegomenyası altında oluşturulmuş Sovyet devletine katılmaya zorladılar. Çünkü Sovyetler proleterya diktası hedefliyordu. Sovyetler birliğinde proleteryası olan tek halk Ruslardı. Galiyev’e göre sömürü devam edecekse sömürenin sosyalist yada emperyalist olmasının hiçbir farkı yoktu.
Sonuçta yazarın iddiasının aksine azınlıkları Rusça eğitim yapmaya zorladılar. Camiler Bolşevikler tarafından yıkılarak dinlerini özgürce yaşamalarına izin verilmedi. Bugün Kırım da 600 den fazla camiden sadece 4 tanesi ayakta kalabilmiştir. Kırım hanlık sarayı dışında diğer bölgelerdeki Türk izleri süratle yok edilmiştir.
Kırım Türklerinin Bugünkü Durumu Ve Hukuku
1989 dan sonra Kırım Türkleri vatan Kırım’a dönmeye başladılar. Ne yazık ki 27 Şubat 1954 tarihli kararname ile Kırım “Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”nden alınarak “Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”ne bağlandı. Halbuki 21 Temmuz 1974 tarihinde Rusya ile Osmanlı devleti arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşmasının 3.maddesine göre Kırım’ın Kırım Türklerine ait olduğu kabul edilmiştir.
Kırım’a göç eden ve Diasporada ki Kırım Türklerinin Kırım’ın yeniden Türk yurdu yapılması ve Kırım Türklerinin gasp edilen haklarının iadesi için mücadeleleri devam etmektedir. Anadolu’ya göç eden atalarımız Anadolu Türkleri ile birlikte Osmanlı ordularına ve TBMM ordularına katılarak Türkiye Cumhuriyetinin temeline harç olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin asli vatandaşları olan Kırım Türkleri hem Türkiye Cumhuriyetinin hem de büyük Türk dünyasının parçası olarak mücadelelerine devam edeceklerdir.
Kırım Türkleri Ukrayna devlet sistemi içinde etnik temizlik ve soykırım nedeni ile uğradıkları haksızlıkların giderilmesi için uğraşmaktadırlar. Gerek BM kararları gerekse AGİT kararları Kırım Türklerinin haklı olduğunu göstermektedir.

Kırım Tatar Dünya Kongresi
Kırım Türkleri haklı davalarını dünyaya duyurmak için 65 yıl mücadele ettiler. Kırım da Kırım Tatar Milli Meclisi toplanarak Dünya Kırım Tatar Kongresinin toplanmasına karar aldı. Sürgünü 65. Yılını yaşadığımız bu günlerde Kırım da bütün Kırım Tatar diasporasından gelen temsilciler aracılığı ile kongre yapılmaktadır. Dünya Kırım Tatar Kongresinin Kırım Türklerine ve bütün Türk dünyasına faydalı sonuçlar doğurmasını yürekten diliyorum. Kongrenin SSCB rejiminin gerçekleştirdiği soykırım mağdurları Kırım Tatarlarını Kırım da yapılacak etkinliklerle aynı günlere rast gelmesi çok anlamlı olacaktır.
Kırım Türkleri soykırım suçunu gerçek mağdurları oldukları halde haklı davalarını dünya kamuoyuna duyuramadılar. Duyurmaya çalışsalar da , sürgün , etnik temizlik ve soykırım sonucu dünyanın her tarafına göçe zorlandıkları için birlikte hareket etme olanağı bulamadılar. Yukarıda sözünü ettiğim gibi 1989 dan sonra Kırım’a göç edebilen 300 bin kadar soydaşımız orada Ukrayna devletinin gözetimi altında bir Milli Meclis kurmuşlarsa da bu meclis yasal olarak ne Ukrayna Devleti ne de dünya kamuoyu tarafından kabul edilen bir meclis değildir. Bu nedenle dünyada ki başka diaspora halklar gibi Kırım Türklerinin de bir meclis toplayarak haklı taleplerini dünya kamuoyuna duyurmalarının zamanı gelmiştir.
Hem Birleşmiş Milletler , hem Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı hem de Avrupa Konseyi Kırım Türklerine Kongrelerini toplayarak, taleplerini o kongrede seçilecek yetkili kurulları aracılığı ile isteme hakkı vermektedir. Bu nedenle kongre toplamak zorunluluk haline gelmiştir.
Örneğin , Ermeni diasporası 1915 den buyana yaptığı çalışmalarla haklı olmayan taleplerini dahi dünya kamuoyuna büyük ölçüde kabul ettirmişlerdir. Ermeni soykırımı iddiaları bir çok Avrupa ülkesinin meclislerinde ve Avrupa Konseyinde kabul edilmiştir. Halbuki 1915 olaylarına dayanan soykırım iddiaları hem suçun manevi unsuru hem de suça uygulanacak yasal düzenlemenin olmaması nedeni ile kabul edilemez. Zira soykırım suçu ikinci Dünya savaşı sırasında kabul edilmiş ve Nürünberg de Nazilerin yargılanması sırasında kullanılmıştır. BM de kabul edilen soykırım suçu etnik veya dini bir gurubu yok etme kasti ile işlenen fiilleri kapsamaktadır. 1915 de Osmanlı imparatorluğu Ermenileri yok etme kasti ile hareket etmemiştir. Yalnız Doğuda Osmanlıyı arkadan vuran ve tehdit oluşturan Ermeniler zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. İstanbul ve İzmir deki Ermenilere dokunulmamıştır. Yani “ yok etme kastı “ yoktur. Üstelik 1915 de “ soykırım “ suçu da yoktur. kanunsuz suç ve ceza olmaz. Soykırım suçu ikinci Dünya savaşında doğmuştur.
Dünya soykırım suçlusu arıyorsa Yahudilerle birlikte soykırıma tabi tutulan ve aynı tarihlerde Kırım Türklerine karşı işlenen soykırımın faillerini ya da sorumlusu olan devletleri gösterebiliriz.
Birinci Dünya Kırım Tatar Kongresinin başarılı geçmesini , seçilecek organları aracılığı ile Kırım Türklerinin ve bütün Türk dünyasının haklı davalarını ilgili Uluslar arası kuruluşlarda dile getirmesini yürekten diliyorum.

Sonuç
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız gibi 18 Mayıs 1944 sürgünü bir soykırımdır. Bunu Sovyetler Birliği dahi kabul etmiştir. Halbuki Ermeni tehciri bir soykırım olmayıp ölüm kalım savaşına katılmış imparatorluğun meşru müdaafasıdır. Türkiye’ye Ermeni Soykırımını kabul ettirmek isteyen Batılıların hiçbir hukuki dayanakları yoktur. Bir kere soykırım suçu 2.Dünya Savaşı sırasında ortaya atılarak kabul edilmiş ve Nazilerin Nürünberg de yargılanmaları sırasında kullanılmıştır. “Kanunsuz suç ve ceza olmaz.” 1915 olayları için Türkiye’nin mahkum edilmesi hukukun temel kuralına aykırıdır. Hiçbir kanun geriye tesirli olarak uygulanmaz. Onun için Ermeni Soykırımını kabul eden Batılı ülkelerin kararı aldıkları kararlar hukuki dayanaktan yoksun siyasi kararlardır.

Hasan Aydın

1- Kominizmin kara kitabı Stephan Courtois ve arkadaşları sayfa 285
2- “ “ “ “ “ “ 287-290
3- “ “ “ “ “ “ 287-290
4- “ “ “ “ “ “ 287-290
5- “ “ “ “ “ “ 287-290
6- Efendi 2 Soner Yalçın sayfa 74
7- “ “ “ 75
8- “ “ “ 76

13 Mart 2009 Cuma

ELVEDA DOSTLAR


Bu satırları kimse ciddiye almasın
Hiç kimseyi incitmek değil maksadım
Seçim sürecinde oldukça gerildi ipler
Biraz latife yapalım hoş olsun gönüller

Her ay başında bir araya geldiler
Başkanı kimi zaman övdüler , kimi zaman yerdiler
Toplantıları Remzi Oktaysız başlattılar
Ama onu da gönüllerinde yaşattılar

Ne aksi çocuk bu Remzi
Haksızlık etmeyelim bir toplantıya geldi
O da arsalarıyla ilgiliydi
O zaman da dışarı çıkması gerekti

Başkan boyuna bakarak önemsemese de
İhsan konuştukça kızarıklık başlıyor ensede
Tansiyonu yükseltmenin en güzel ilacı
Faaliyetlerini eleştiren İhsan Şıracı

Kıdemli meclis üyesi Erkan Erten
Yeni dönemde de çalışmaya devam ederken
Sami Çay döneminde sanıyordu kendini
Uzaktan görmüyordu başkan Çelik’in kelini

Başkanı tedirgin ediyordu bu tehlikeli duruş
Diyordu ki ! sen hatibin oğlusun kürsüden konuş
Kürsüden isabet zordu , yanda kalıyordu
Cepheden hücuma devam etti Hatipoğlu

Sağ başta bir sakallı
Sol arkada bir sakallı
Ortada eski memur Tarhan kravatlı
Yanında İdris , İspanyol paçalı dik yakalı

Yemek duasını kaptırmadı erbabına
Demir şah yapıverdi duayı sevabına
Çok düşündü Türk - İslam sentezini
Sakalı bırakarak sonunda açıkladı tezini

Uğraşsa da yaratmak için insan yüzlü Polatlı
Ne yapsa olmadı , insanlar yine suratını astı
Hal ve gidişten iyi kötü geçer not aldı
Temizlik dersinden başkan sınıfta kaldı

Norm kadro çalışmaları için gittiler San Zeynebe
Dua ve ilahilerle geldiler galebe
Büyük tehlike atlattı Durmuş Ali Yaman
Sabun yüzünden kaygan oluyor hamam

Beylikdüzünden gelmişti norm kadronun alası
Takdire değerdi Erhan ile Erkanın transfer çabası
Ne kadar uğraşsalar da gol yediler kaleye
Norm kadroyu kaptırdılar Kırıkkale’ye

Yer alamayınca İlhan Yetkin komisyonlarda
Çalışmalarına devam etti Amerikan barda
Ön sıralarda Remzi’nin yeri boş kalsa da
Yunus çalışmaya devam etti arka sırada

İktidar grubunun en çalışkan üyesi
Faruk’tu grubun sakallı sözcüsü
Beş yıl boyunca yılmadan papağan gibi
Komisyona , yada geldiği gibi dedi

İmar planı yapmak için çok yoruldular
Özcan’ın sözü bitecek diye bekleyip durdular
Çalışıp ortaya eser çıkardık sandılar
Sonunda ne İsa’ya , ne Musa’ya yarandılar

Kuşkusuz Meclisin en centilmen üyesi
Hüseyin Kahraman’dı fazla duyulmadı sesi
Takmıştı kafayı belediyenin ambulansına
O da kapıldı gitti seçimin türbülansına

Yazmakla bitiremeyiz beş yılın macerasını
Sürçü lisan ettiyse bağışlayın Kartagasını
Yaşam gelir geçer , kubbede kalır hoş seda
Bir daha görüşemezsek elveda dostlar , elveda

16 Ocak 2009 Cuma

KAFKASLAR VE UKRAYNA’DA GERİLİM

Kafkaslarda Gerilim
Gürcistan’ın Güney Osetya’yı işgali ile başlayan gerilim Rusya’nın Gürcistan’ı işgali ve başkent Tiflis’i muhasara altına alması ile sonuçlandı. ABD ve AB’nin bütün baskılarına rağmen Rusya işgali sona erdirmedi. Çeçen ve Oset milisler eşliğinde Gori’ye giren Rus askerleri , kentte kaldıkları birkaç saat içerisinde yağmalamadıkları ev , dükkan bırakmadı.
5 gün süren savaşın ardından ABD müttefikini yerle bir eden Rusları “cezalandırma” kampanyası başlattı. Rusya’nın G8 kulübünden atılması bile gündemde.
Rusya’nın bir dönem komünizme yönelmiş , şimdi Batı yanlısı olan 4 komşu ülkenin liderleri (Litvanya , Polonya , Estonya , Ukrayna) Gürcistan lideri Saakasvili ile Gürcistan’a destek verdiklerini açıkladılar.
ABD eski Sovyet ülkelerinde hakimiyetini kurarak Rusya’yı kuşatmak istiyor. Bu amaçla Soros’u da kullanarak bu ülkelerde bir dizi “Renkli Devrim” ler yaptı.
Kafkas Federasyon Başkanı Cihan Candemir “Türkiye’nin Kıbrıs’ta yaptığını Rusya bölgede yaptı” dedi.
ABD’nin tek başına sürdürdüğü dünya liderliği sona eriyor. Rusya atağa kalktı , İran boyun eğmiyor , Çin Afrika’ya uzanan bir cephe yaratıyor. Çin , Rusya ve Hindistan’ın başını çektiği yeni güç dengeleri 21. yüzyılda etkinliğini artırıyor. Kafkas krizi AB’nin bölgede hiçbir gücü olmadığını ortaya koydu.
Türkiye bu güç savaşının neresinde duruyor? Türkiye’nin tepesinde , ülkenin kaderini kayıtsız koşulsuz ABD ve AB’ye bağlamış Erdoğan-Gül ikilisi oturuyor. Aslında hem ABD hem de AB’nin Türkiye’ye hiçbir ekonomik yararı yok. ABD’nin Irak’ı işgali dolayısıyla en çok zarar gören ülke Türkiye oldu. AB liderleri sürekli Türkiye’yi eşit koşullarda birliğe almayacaklarını açıklıyorlar. Buna rağmen hükümet deve kuşu gibi başına kuma gömerek AB ne isterse veriyor. Halbuki AB ile Türkiye arasında başlamış ve sonuçlandırılmış tek bir başlık yok.
Rusya 500 milyar dolar altın rezervine ve 250 milyar dolardan fazla petrol fonuna sahip. Rusya ile ticaretimiz 38 milyar dolara ulaştı. 1981’de 2 milyar dolardı. Doğalgazın %65 ini Rusya’dan karşılıyoruz. Rusya’dan yılda 2 milyon turist geliyor. Bavul ticareti hala sürüyor. Ayrıca müteahhitlerimiz Rusya’da 35 milyar dolarlık iş yaptı.
Buna karşı Türkiye ABD’nin isteği üzerine Gürcü ordusuna destek veriyor , eğitim yaptırıyor.
Yılmaz Özdil 12 Ağustos tarihinde Hürriyet gazetesinde Tayip-Gül iktidarının bu olaylar karşısındaki konumunu özetledi ; “Gürcistan’a askeri yadım vermek , Şato’ya forma vermeye benzemez…. Rusya mangalında , Amerikan maşasıyla da kömür taşımak , varoşlara kömür taşımaya benzemez. Türkiye’nin başındakiler Türkiye’yi büyük belaya soktu.
1964’te Kıbrıs olayları sırasında ABD Başkanı Türkiye’ye bir tehdit notası göndermişti. Zamanın Başbakanı İsmet İnönü’de “yeni bir dünya kurulur Türkiye’de orada yerini alır” demişti.
21. yüzyılda da dünya yeniden şekilleniyor. Türkiye’de bu süreçte kendi çıkarlarına en uygun politikalar izlemelidir. ABD ve AB’nin Türkiye’yi bölmek ve sömürmekten başka amaçları olmadığı ortada. Türkiye Avrasya’da yeni ittifaklar aramalıdır. Ancak bu hükümetle bu açılım zor görünüyor.

Karadeniz’de Güç Gösterisi
Gürcistan’ın Güney Osetya’yı , ardından Rusya’nın Gürcistan’ı işgali ile başlayan gerginlik , Karadeniz’de güç gösterisine dönüştü. Rusya Genel Kurmay Başkanı Anatoliy Nogovitsin Karadeniz’deki NATO gemilerinin sayısının 10 a ulaştığını ve bunların kısa bir süre içinde 18 e çıkacağı bilgisine ulaştıklarını söyledi. Rusya misilleme olarak NATO’nun üst düzey yetkililerinin ülkeye yapacağı ziyareti askıya almayı ve NATO ile ortak operasyondan çekilmeyi planlıyor. Rusya resmi ajansı RIA Karadeniz’deki NATO gemilerinde 100 e yakın Tomahawk füzesinin bulunduğunu ve NATO’nun Karadeniz’de Rusya’yı hedef aldığını söyledi.
Rusya Devlet Başkanı Dimitriv Medvedev Güney Osetya ve Ahbazya’nın bağımsızlıklarını tanıdığını açıkladı. Ahbazya ve Güney Osetya’da binlerce kişi sokaklara dökülerek sevinç gösterilerinde bulundu.
Fransa , İngiltere ve Almanya Dışişleri Bakanları Rusya’nın bu kararının kesinlikle kabul edilemez olduğunu , Gürcistan’ın bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünü korunmasından yana olduklarını belirttiler.
Rusya , Kosova’nın tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmesi ve bağımsızlığın , Sırbistan’a danışılmadan büyük devletlerce tanınması ; bunun eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki ayrılıkçı hareketler başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde paralel etkilerinin olacağını resmi olarak Ocak 2006’da açıklamıştı.
Pek çok uluslararası ilişkiler uzmanı Rusya’nın tavrının , 20. yüzyılda , özellikle 2. Dünya Savaşından sonra oluşan uluslararası hukuk siteminin çöktüğünü gösterdiğini söylediler.
ABD’nin BOP projesini uygulamaya koyması ile bu sistem zaten çökmüştü. ABD Birleşmiş Milletler kararlarını tanımadan Irak’ı işgal etti. Halen bu işgal sürüyor. Irak’ın toprak bütünlüğünü tanımadan orada Şiiler , Sünniler ve Kürtlerden oluşacak 3 ayrı devletin tohumlarını attı. Öte yandan bu davranışının aksine Kafkas’larda Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü savunuyor. ABD Devlet Başkanı Bush yaptığı bir açıklamada Rusya Devlet Başkanı Medmedev’i ; Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne saygı göstermeye çağırdı.
Dünyanın büyük güçleri küçük devletler üzerinden güç gösterisi yapıyorlar. Rusya Batı yanlısı eski Sovyet Cumhuriyetleri tarafından kuşatılmayı engellemek için ve Kosova’nın rövanşını almak için Osteya işgalini bahane ederek Gürcistan’a saldırdı ve Güney Osetya ve Ahbazya’nın bağımsızlığını tanıdığını açıkladı.
Türkiye Kafkas’larda oynanan bu oyunun neresinde duruyor. Bir Türk boyu olan Ahıska Türkleri Gürcistan’ın Acara bölgesinde Mesket sıradağlarının bulunduğu yörelerde ve Türk sınırına yakın bölgelerde yaşamaktaydılar. Kasım 1944’de Özbekistan’a sürülmüşlerdir. Tıpkı diğer sürülen Çeçenler , İnguşlar ,Kırım Türkleri , Karaçaylar , Balkarlar ve Kalmuklar gibi Stalin’in zulmünden kurtulamamışlardır. Sürgünün gerekçesi de Mesket (Ahıska) Türklerinin Türk casusu oldukları ileri sürülmüştür. Sürülenlerin %49’unu 16 yaşından küçük çocuklar teşkil ediyordu.
Ahıska Türklerinin Ahıska’ya dönme mücadelesi Sovyet yetkilileri ve Gürcistan makamları tarafından sürekli engellenmiştir. Bu gün yarım milyon civarında Ahıska Türkü Azerbaycan , Kazakistan , Kırgızistan , Rusya , Ukrayna , Sibirya ve Kuzey Kafkasya ülkelerinde darma dağınık halde hayat mücadelesi vermektedir. Gürcistan Avrupa Konseyine taahhütte bulunmasına rağmen sorunun çözümüne yanaşmamaktadır.
Mesket Türklerinin Gürcistan’daki eski yurtlarına dönmeleri , topraklarının ve mallarının iadesi , tazminatlarının ödenmesi uluslararası hukukun gereğidir. Ancak bu konuda Gürcistan’ın tutumu çok katıdır. Gürcistan’da Mesket Türklerinin eski yerlerine dönmelerinin sözü bile edilmiyor. Bu konuda olumlu yaklaşım içinde olanlar vatan haini sayılıyor. Üstelik Güney Gürcistan’da onların eskiden yaşadıkları bölgelerde Gürci-Ermeniler yaşamaktadır.
Bu gün Gürcistan AGIT ve Avrupa Konseyi üyesidir. AGIT Uluslararası Azınlıklar Çerçeve Sözleşmesini imzalamıştır. Gürcistan parlamentosu da durumu onaylamıştır. Birleşik Devletler Topluluğu Konferansında Gürcistan’a Ahıska Türklerinin sorununu çözmesi konusunda tavsiye kararı alınmıştır.
Misak-ı Milli sınırları Doğu Karadeniz’in yalnızca 20 km kuzeyinden çekilseydi Mesket Türkleri bugün Türkiye Cumhuriyetinin özgür vatandaşları olacaklardı. 1954 tarihli Sovyetler Birliği kararı uyarınca sürgün edilen halkların sürgün yerlerine dönmeleri kararlaştırılmıştır. Bu gün sürgün yerlerinden eski vatanlarına dönemeyen tek halk Mesket Türkleridir. Uluslararası Hukuk Mesket Türklerinin vatanlarına dönmeleri gerektiğini öngörmektedir. Mesket Türklerinin sorunu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin asli görevlerinden ve sorunlarından birisidir. Tıpkı Balkan Türkleri , Kıbrıs Türkleri , Irak Türkleri gibi.
AKP hükümetinden Kafkaslarda Batının çıkarlarından önce Türkiye Cumhuriyetinin ve Mesket Türklerinin çıkarlarını gözeten politikalar izlemesini bekliyoruz. Gürcistan haritası yeniden çizilecekse o haritada Uluslararası Hukuktan yararlanarak Mesket Türkleri de yerini almalıdır.

Nerede Kaldı Atatürk’ün Bağımsız Türkiye’si?
Türkiye Osmanlının son dönemi dahil 200 yıldır dışa bağımlı bir politika izliyor. Yalnız 1923-1938 Atatürk döneminde Türkiye bağımsız dış politikalar izleyebildi. Atatürk’ün en yakın silah arkadaşları dahi Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürebileceğine ve kendi kendine yetebileceğine inanmıyorlardı. Birçoğu Türkiye için İngiliz yada Amerikan Manda’lığı düşünüyorlardı. Yalnız Mustafa Kemal “bağımsızlık benim karakterimdir” diyordu. Ve bağımsız bir ulus , bütün dünyanın tanıdığı bağımsız bir devlet yarattı.
Sonrakiler Mustafa Kemal’in Batılılığını ve uygar uluslar seviyesine ulaşma idealini , körü körüne Batıya bağımlılık gibi algılayarak , Batının bütün isteklerini yerine getirdiler.
“Yurtta Barış , Dünyada Barış” ilkesinden hareket eden Mustafa Kemal’in Laik Cumhuriyeti 1930’larda Almanya’dan yayılan ırkçı , Nasyonal Sosyalist akımın ve Sovyetler Birliğinden yayılan Sovyet Sosyal Emperyalizmine karşı dimdik ayakta durarak demokrasisini geliştirdi. Mustafa Kemal dinin ve ırkçılığın siyasallaşmasına karşıydı. Atatürk Cumhuriyetin kuruluşunun 10. yılında yaptığı tarihi konuşmada:
“Bu gün Sovyetler Birliği dostumuzdur , komşumuzdur , müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi , tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir , yaralanabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir , inancı bir , özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip olmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazım. Milletler buna nasıl hazırlanır. Dil bir köprüdür , inanç bir köprüdür , tarih bir köprüdür” diyordu.
NATO’nun “eski Doğu Bloku” ülkelerine genişlemesinden , buralara füze kalkanı ve üs kurma girişiminden rahatsız olan Rusya , Gürcistan krizi sonrası Batıya açıkça meydan okudu. Moskova yönetimi 28 Ağustos 2008 günü NATO’ya karşı 2001’de kurulan ve Dünya yüzölçümünün %25 ini temsil eden Asya ülkelerinden oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Tacikistan’ın başkenti Duşanbede topladı.
Rusya , Çin , Tacikistan , Kırgızistan , Kazakistan ve Özbekistan katıldığı zirvede ; İran , Hindistan , Afganistan , Pakistan gözlemci olarak yer aldı. Toplantıda Rusya’ya destek çıktı. “Gürcistan’daki krizin çözümünde Rusya’nın üstlendiği aktif rolü destekliyoruz” denildi.
İngiliz The Guardion gazetesi ise gelişmeleri “Gürcistan , ABD’nin tek kutuplu dünyasının mezarı oldu” diye yorumladı.
Dünyadaki bu hızlı değişimi ABD’nin ve Batının çıkarları açısından izleyen Türkiye Rusya ve destekçilerine karşı kraldan fazla kralcı bir tavır içine girdi. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen “rahatsız edilirsek rahatsız ederiz” diyerek Rusya’ya karşı ekonomik yatırım uygulayacaklarını söyledi. Ardından toplanan Bakanlar kurulu Tüzmen’i yalanlayarak böyle bir yaptırımın söz konusu olmadığını açıkladı.
Rusya doğalgaz yönünden Avrupa ve Türkiye’yi kendisine bağımlı kılmış durumda. Türkiye bölgede ithalat ve ihracat yönünden ve turizm yönünden Rusya’ya bağımlı hale geldi. Bu ortamda hükümetin ucuz kahramanlık yaparak ABD çıkarlarına hizmet etmesi Türkiye’nin felaketi olacaktır.
Bugün Türkiye 1923-1938’deki Atatürk’ün Türkiye’si olsaydı bölgenin en itibarlı ülkesi olurdu. Hiçbir bloka göbekten bağlı olmayacağımdan onurlu bir dış politika izleyebilirdi.
NATO’ya en çok asker besleyen 2. ülke olduğumuz halde , ABD sonradan Türkiye’ye yaptığı askeri yardımı Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kesti. Avrupa ordusuna Türkiye kabul edilmedi. AB nede Türkiye’yi almayacaklarını açıkça beyan ediyorlar. Ama Türkiye yine de Batının güdümünden çıkamıyor.
Türkiye ekonomik olarak Şahghay İşbirliği Örgütü üyesi gibi hareket etmesine rağmen , siyasi olarak örgütün üyesi değil. Türkmenistan devlet başkanı davet etmesine rağmen üye olmadı. Türkiye’nin birlikte ilişkilerini Batının “Truva Atı” na benzeten Nazarbayev Türkiye’yi Birliğe Siyasi olarak katılmaya davet ediyor.
Türkiye bölgede , enerji kaynaklarının üstünde oturan ve akraba olan ülkeler yerine , hiçbir enerji kaynağına sahip olmayan ve giderek ekonomisi bozulan AB ülkeleri ile , Atlantik ötesinden gelerek Ortadoğuyu kan gölüne çeviren ABD ile ilişkilerini kayıtsız koşulsuz sürdürmeye zorunlu hale getirilmiştir.
Nerede kaldı Atatürk’ün bağımsız Türkiye’si?

Kafkaslardaki Gerilimin Kırım ve Ukrayna’ya Etkisi
Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesi ve sonrasında Güney Osetya ve Ahbazya’nın tek taraflı ilan ettikleri bağımsızlığı tanımasının ardından başlayan soğuk savaş korkusu dünyayı sardı.
1955’de NATO’ya karşı denge için SSCB tarafından kurulan Varşova Paktı benzeri bir Paktı yine Rusya kurmaya çalışıyor. Avrasya’da denge olarak 2001’de Şanghay İşbirliği Örgütü kuruldu. Kafkaslardaki krizden sonra Tacikistan’ın başkenti Duşanbede yapılan ŞİÖ zirvesine Rusya , Çin , Tacikistan , Kırgızistan , Kazakistan ve Özbekistan’ın devlet başkanları katıldı. Örgüte üyelik başvurusu yapan İran ile birlikte Hindistan , Pakistan , Afganistan ve Moğolistan’da gözlemci olarak katıldı. 1 gün süren zirvenin sonuç bildirgesinde G-7 ülkelerinin tam aksine bir çağrı yapıldı. Bildiride ŞİÖ ülkeleri devlet başkanlarının , Güney Osetya’daki sorunun çözülmesi amacı ile Rusya’nın bölgedeki barış ve iş birliğine yönelik faal rolünü destekledikleri belirtildi.
Rusya’nın Güney Osetya ve Ahbazya’nın tanınması ile başlayan yeni soğuk savaşta bir sonraki cephesi Ukrayna’nın Kırım bölgesi olabilir. 2004’deki Turuncu devrimle Rusya’nın etkisinden çıkarak Batıya yaklaşan Ukrayna’nın toprakları içinde bir özerk Cumhuriyet olan Kırım’da yaklaşık 3 milyon insan yaşıyor ve bunun %60 ı Rus , %20 si Ukrain ve %15 ide Türklerden , %5 ide diğer etnik gruplardan oluşuyor. Ayrıca Kırım’ın Sivastopol limanında Rusya’nın Karadeniz donanması barınıyor. Bu limanda Rusya’nın 31 parça savaş gemisi , 22 uçağı ve 25.000 askeri var. Özerk bir parlamentosu olan Kırım’da Moskova’ya bağlanmak isteyenlerin sayısı oldukça fazla.
Ukrayna’da Gürcistan gibi Batının etkisi altına girdi. Ukrayna’da Batı yanlısı basın Yusçenko’yı “Batı yanlısı lider” olarak tanıttı ve seçimlerde onu destekledi. ABD ve Batının amacı Ukrayna’nın NATO’ya girmesini sağlamaktı. Bu yüzden sonradan başbakan seçilen Viktor Yanukoviç’ide “Sovyet özlemi duyan otoriter bir lider olarak tanıtıyorlardı. Halbuki bu 2 liderinde ekonomik görüşü birbirinden pek farklı değil. Batının asıl amacı bu ülkeyi Rus nüfuz alanından çıkarmak.
Yanukoviç’ten sonra Başbakan olan Yuliva Timoşenko’nun Ukrayna’da 4 yıl önce gerçekleşen Turuncu Devrimin mimarı Victor Yuşçenko ile arası açıldı. Zirvedeki liderlik kavgası Turuncu ittifakı parçalayarak siyaset meydanını Rusya yanlısı politik güçlerin eline bıraktı.
Yaklaşan kış aylarını dikkate alan Başbakan Timoşenko , Ukrayna’ya enerji sağlayan Rusya ile flörte başladı. Devlet Başkanı Yuşçenko’nun belirlediği dış politikayı terk eden Timoşenko’nun , Rus-Gürcü savaşında Moskova’yı kınayan açıklama yapmaması Yuşçenko’yu kızdırdı.
Yuşçenko Ukrayna Silahlı Kuvvetlerini emri altında tutarken , Timoşenko’da İçişleri Bakanlığını kontrol ediyor. Her iki tarafında 400 bin silahlı adamı var.
Ukrayna’nın Doğusu ve Güneydoğusunda Başbakan Viktor Yanukoviç’i destekleyen sanayi bölgeleri , ülkedeki muhalefete karşı federasyon talebini dile getirince başta AB ve NATO olmak üzere tüm Batılı kurumlar telaşa kapılmıştı.
Stratejik olarak Ukrayna Cumhuriyeti , Rusya federasyonu ile Avrupa arasında bir tampon bölge oluşturmaktadır. Olası bir bölünme yada askeri entegrasyon sonucu Ukrayna’nın Rusya federasyonunun bir parçası olması soğuk savaş sonrası Avrupa dengelerinin bozulması sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle Ukrayna’nın bağımsız bir birlik içinde kalması Batının asla vazgeçemeyeceği bir durumdur. NATO genişleme politikası izlerken Ukrayna’ya ve Rusya’ya hassasiyet göstermelidir. Bu sonuç Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin güvenliğini doğrudan ilgilendirmektedir. ABD’nin Polonya ve eski doğu bloku ilkelerine kurduğu güvenlik şemsiyesinin hiçbir yararı olmayacağı ortaya çıktı. Geçtiğimiz günlerde Rusya’nın yaptığı bir füze denemesi sonucu 10 bin km uzaklıktaki bir hedefi füze kalkanına rağmen vurabileceği ortaya çıktı.
Diğer yönden Rusya ile tarih , etnik , din ve dilsel bağları bulunan Ukrayna , Rusya’nın Karadeniz’e açılması bakımından denize açılan bir penceresi ve aynı zamanda Rusya’yı Beyaz Rusya ile birlikte Doğu Avrupa’ya oradan da Avrupa’ya ulaştıran bir bölgedir.
Özellikle Sovyetler döneminde oluşturulmuş ulaştırma alt yapısı yüzünden Rusya’nın başlıca ihracat ürünleri olan enerji kaynaklarının Avrupa’ya giden boru hatları Ukrayna’dan geçmektedir. Ukraynasız bir Rusya düşünmek zordur.
Eski Sovyet coğrafyasında Rusya’dan sonra toprak ve nüfuz olarak ikinci büyük ülke olan Ukrayna hem Moskova hem de Batılı Merkezler açısından stratejik bir konumda bulunuyor. 1991’de bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Ukrayna yönteminin Rusya’yı kızdırmadan Batı ile iyi ilişkiler kurma yönündeki ikili yönetim anlayışı en kritik noktaya gelmiş bulunmaktadır. Bu şartlar altında Kafkaslarda başlayan gerilimin Ukrayna’ya sıçraması durumda Ukrayna’nın da ulusal bütünlüğü tehlikeye girecektir. ABD ve Rusya başta olmak üzere onların arkasındaki güçlerin birbirlerini hangi noktaya kadar zorlayacakları ile doğrudan bağlantılıdır.
Ukrayna toprakları içindeki Kırım yarımadası geçmişte bir Türk yurdu idi. Ancak 1944 sürgünü ile birlikte orada hiçbir Türk kalmadı. Sürgünden sonra 1954 tarihli bir Sovyet kararnamesi ile Kırım Bağımsız Cumhuriyeti Ukrayna’ya bırakıldı. Bu gün 300 binden fazla Kırım Türkü sürgün yerlerinden dönerek Kırım’a yerleşmiştir. Bu yüzden hem soydaşlarımızın güvenliği hem de Türkiye-Ukrayna ilişkileri açısından gerilimin Ukrayna ve Kırım’a sıçraması bölgedeki dengeleri alt üst edecektir.
NATO’nun Ukrayna’yı bünyesine almak için zorlaması durumunda Rusya , Rus çoğunluğa dayanarak Kırım’ı ve Kırım’ın Doğusundaki Ukrayna topraklarını Ukrayna Cumhuriyetinden ayırarak Osetya’da olduğu gibi bağımsız devletler oluşturma yoluna gidecektir. Kırım’da zaten bir otonom Cumhuriyet vardır. Kırım’ın Doğusundaki Ukrayna toprakları ise Rus çoğunluk nedeni ile Rusya’ya ilhak edilebilecektir. Rusya sık sık bu bölgedeki referandum kozunu kullanabileceğini dile getirmektedir.
1783’e kadar Osmanlı himayesinde bağımsız bir hanlık olan Kırım 1778 Osmanlı Rus Savaşı sonrası Küçük Kaynarca Anlaşması ile bağımsız bir devlet haline geldi. Çarlık Rusya’sının talebi ile Osmanlının himayesinden çıkarıldı. Ardından da 1783’de Çarlık Rusya’sı tarafından işgal edildi. O tarihten bu yana yarımadadan göç etmeye zorlanan Kırım Türkleri 1944’de Topyekün sürgüne tabi tutuldular. 2000 yıllık Türk yurdu Türklerden temizlenmiş oldu.
Bu gün Ukrayna ile Rusya arasında , Batı ile Rusya arasında çatışma konusu olan Kırım , asıl sahiplerine ve onların hamisi olan Türkiye Cumhuriyeti’ne danışılmadan gerilim konusu yapılmaktadır.

Cumhurbaşkanı’nın Ermenistan’ı Ziyareti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Türkiye-Ermenistan maçına gitmeye karar verdi. Ermenilerin Ağrı dağını anayasalarına “devlet simgesi” olarak koyup , Doğu Anadolu’dan “Batı Ermenistan” diye söz etmesi , Ankara tarafından “toprak iddiası” olarak algılanıyordu. Bu nedenle milli futbol takımlarının armasına Ağrı dağı amblemi koymuşlardı. Ermeniler Ankara’ya jest olarak formalarındaki amblemi değiştirerek Ağrı dağı yerine kartal ve aslan koydular.
Erivan’a tarihi bir ziyaret gerçekleştirecek olan Gül , 15 yıl önce Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın , Özal’ın cenazesi için Türkiye’ye gelmesine izin verdiği için hükümete yüklenmiştir. 27 Nisan 1993’de RP adına kürsüye çıkan Gül :
“Hükümet iktidara geldiği günden beri dış politikada yanlış tavır takınmıştır…. Hükümet bu politikası ile , geleceğimizi öyle bir ipotek altına almıştır ki , bunu adım adım ispatlamıştır. Ermenistan Cumhurbaşkanı , Cumhurbaşkanı’nın cenaze törenine katılma cesareti göstermiştir”
“Sizin orada kardeşlerinizi katleden , haksızlığı alenen herkes tarafından bilinen ve buna rağmen bu cesareti gösteren Ermenistan Cumhurbaşkanı’na buraya gelme cesaretini kim vermiştir…. Siz bana bir ülke gösterin ki kardeşleri ile savaş halinde olacak , kardeşleriniz katledilecek ve onlar katledilirken ‘bunun müsebibi Türkiye’dir’ diye demeçler verecek ; o kardeşleriniz katledilirken , ‘Avrupa haritaları bellidir , yerine oturmuştur ; fakat Ortadoğu’nun , Asya’nın haritaları nihai şeklini almamıştır’ diye açıklamalar yapacak ; Karsın Ermeni toprağı olduğu iddia edecek , bütün bunlardan sonra Türkiye’ye gelecek sizde elini sıkacaksınız” diyordu.
Aradan 15 yıl geçti. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde belirgin bir değişiklik yok. Bu süre içinde ABD Büyük Ortadoğu projesini açıkladı. Pentagon’dan yapılan yayınlarda Türkiye’nin Doğusunun büyük bir bölümü kurulacak Büyük Ermenistan hudutları içinde görünüyor. Ermenistan’ın ve Batının Türkiye üzerindeki Sevr sendromu değişmedi.
Değişen ABD’nin güdümündeki Batının Kafkaslara hakim olma politikasıdır. Kafkaslarda Rusya ve Batı arasında Güney Oset’ya ve Ahbazya’nın bağımsızlığını ilan etmesinden ve Rusya’nın onları tanımasından doğan kriz tırmanıyor. Bu güç savaşında ABD şimdilik Türkiye’yi bölme sevdasından vazgeçmiş görünüyor. Bu nedenle bölgede müttefiki olan Türkiye ve Ermenistan arasındaki gerginlik ABD’nin çıkarlarına aykırıdır. Bu nedenle Türkiye ve Ermenistan arasındaki gerilimin azaltılması için ABD’nin düğmeye basmış olması ihtimali insanın aklına geliyor. Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde kaos yaratarak “düzensizliği düzenleyen” ABD’nin Türkiye ve Ermenistan arasındaki Batının tahrikleri ile yaratılan gerginlik politikasını şimdilik askıya aldığı anlaşılıyor. Yoksa bugünkü Ermenistan’ın Türkiye’ye muhtaç olduğu , Türkiye sınırının kapalı olmasından dolayı bir ticari ambargo yaşadığı ortada.
Gül , Ermenistan’ a giderken dost ve kardeş Azerbaycan’ın da gönül kırıklığı yaşayacağını hesaba katmalıydı. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesini işgal eden ve bu işgali uluslararası kurallara aykırı olarak sürdüren Ermenistan’a bu işgal sona erinceye kadar ambargonun sürdürülmesi , bizim her koşulda yanımızda yer alan Azerbaycan’a olan vefa borcumuzun gereğidir.
Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile Ermenistan diasporasını kullanarak Türkiye aleyhine karar alan Batı ülkelerinin bu gün Kafkaslardaki çıkarlarına hizmet edecek politikalar izleyerek , Türkiye’nin dış politikasında radikal değişiklikler yapmasının , Türkiye’nin mi , Batının mı yararına olacağı tartışılır.

25 Aralık 2008 Perşembe

HAYRİ BABAYI ANARKEN

Sen gideli bir yıl oldu Hayri baba!
Oradan bizi gözlüyor musun acaba?
Zannetme ki senden boşalan yeri dolduran oldu
Aksine diktiğin fidanlar bakılmadı soldu.

Afyon dağ köyünde bir kadın bekliyor yolunu
Almış yanına çocuklarını ve yoksulluğunu
Toplamış çuval çuval meşe palamudunu
Yavaş yavaş senden kesiyor umudunu

Emzikli bir torun bulmuştun Denizli’ de
Her Perşembe koşuyordu Hayrettin dedesine
Sen gittikten sonra emzik , mama nesine
Camdan bakıyor dedesinin boş sandalyesine

Kırım da seni sordu başkan Erecep Hayrettin
Nerde ? fahri hemşerimiz eczacı Hayrettin
Yolunu gözlüyorlar Akmescitte , Akyarda, Yaltada
Göl kenarında yerimizi ayırtmış Balaban Mustafa

Çanakkale’den çıkmıştık yola arabayla
İki piliç az gelmişti Hayrettin babaya
Yine zam yapmışlar yeni rakıya
Boş ver bir daha mı geleceğiz dünyaya

Sensiz gidilmiyor Marmaris’e , Fethiye ye, Bodruma
Hasret kaldık yaşar ustanın sazına
Hüseyin udunu alarak yanına
Gelmiyor Ümit ustanın dergahına

Artık bu eski dünya değil Hayri baba
Kalmadı incelik , insanlar kaba saba
Kefenin cebine kaç metelik sığıyor acaba
İnsanların oldu dini imanı para

Yaşama sevinci kalmadı Kartagasının
Artık ne rakının tadı kaldı ne ince sazın
Can dostlarla yollar bir bir ayrıldı
Bize de kubbede bir hoş seda kaldı
YORGUN GÖNÜLLER

Gençlikte kendini tuzağa düşmüş hissedersin.
Ve yaşamı geri almak için mücadele edersin.
Zannetme ki evlilik ne hapishane ne zindan
Ne de sevgili karın başında gardiyan

Evlilik bir hapishane değil bir macera
İçin de bin bir çiçeğin yetiştiği bir sera
Yalnız kalırsan anlarsın neler yitirdiğini
Yaşamı paylaştığın karının onarılmaz eksikliğini

Zaman açgözlüdür , doymak bilmez
Sonsuza kadar yaşayacağını sanır herkes
Durmadan yer yutar her şeyi , herkesi
Geride bir şey bırakmaz ensemizde nefesi

İstiyorsan ruhunu sukuta kavuşturmak
Sana mı kaldı daha iyi bir dünya kurmak
Uğraşma hayatın sırrını çözmeye
Nasıl olsa gelecek mezarcı bir gün gömmeye

Zannetme ki yaşam boyu mutsuz olmuşsun
Yanlış melodiyle dans edip durmuşsun
Pişman olma , pişmanlık insanı yer bitirir
Korkma , ölünce ölüm bile dehşetini yitirir

Yaşam sınadı kartagasını
Tam zamanında yaptı jübilesini
Geriye dönüp bakmak için ömrümüz kısa
Yaşamış sayılmayız hatalarımız olmasa